Kim? Alya Öztanyel
Neler yapar?  Yazar 
Nerede yaşıyor? 
İstanbul
Bulabileceğin sosyal ağlar: 
Ig: alyaoztanyel

Son zamanlarda başarılarıyla bize mutluluklardan mutluluk seçtiren oldukça genç bir yazar kitlesi oluşmaya başladı.  İşte onların en ilham verici isimlerinden birisi konuk bugün; Alya Öztanyel. O, kendisi için henüz ‘yazar’ demese de, yazdığı kitaplar binlerce kişiye ulaşıyor ve çok satanlar listesinde günlerce boy gösteriyor. Şu sıralar üçüncü kitabı Karanlık Lise – Gölgeler’ ile adından söz ettiren, ilk kitabını henüz 16 yaşında yazan Alya Öztanyel’i biraz daha yakından daha tanımak isteyenler için bol sohbetli, bu kez az kafeinli 🙂 bir röportaj gerçekleştirdik.

Yazar kimliğinin dışında Alya Öztanyel kimdir?

Delinin tekidir aslında. “Yapamazsın” diyenlere inattır daima.

Eğer gerçekten istersem ve o yolda gayret gösterirsem, başaramayacağım şeyin varlığına inanmam. Etrafımdakilerden çok, ben kendimle yarış halindeyim. Hep daha iyisini, daha yaratıcı olanını ararım kendimde. Sınırları zorlarım ve en güzelini ortaya koymaya çalışırım. Bu ister on yıllık lisanslı voleybol hayatımdaki gibi bir takım çalışması olsun, ister kitap yazmak veya kendi bestelerim ve sözlerimle şarkı yapmak gibi bireysel konular olsun… Hırslıyımdır ve yaptığım, uğraş verdiğim şeye çok inanırım.

Daha geçen hafta 19. yaşıma girdim. Özyeğin Üniversitesi’nde hukuk okuyorum. Annem, babam ve erkek kardeşimle birlikte İstanbul’da yaşıyorum. Hayatını yalnızca akademik başarılarla doldurabileceğini düşünenlerin aksine kendimi kimi zaman sanata, bana ve ruhuma iyi gelen şeylere de veriyorum. Sporun da sanatın da akademik konsantrasyona katkı sağladığını düşünüyorum. Tabii hangisinin daha eğlenceli, hangisinin daha sıkıcı olduğuna dair herhangi bir şey söylememe gerek yok, hepimiz biliyoruz (Gülüyor).

 Senin hikayen nasıl başladı, yazar olmak hayallerin arasında var mıydı?

18 olmadan bir değil, üç roman yazacağım ve şehirden şehre imza günlerine koşturacağım aklımın ucundan bile geçmezdi! Kitap okumayı seven bir insanım ancak sayfaların öbür tarafında, onları yazan kişi olma fikri zamanında bana uğramadı bile. Hayalini kurduğum ya da ileride yapmak istediğim bir şey değildi. 16 yaşındayken okuduğum karakterlerin bana yeterli gelmemesiyle başladı her şey. Kitapları, filmleri ve şarkıları hep kendi hayatımdan kaçmak için kullandığımı fark ettim. Kendi okulum akademik anlamda son derece başarılı bir okuldu ve nedense bu başarısının herhangi bir sosyal faaliyet “tehdit”inde kırılacağını düşünüyordu. Eee, ben de oturduğu yerde duramayan bir insanım. Şu etkinlik, bu konser, o yarışma diye tuttururken okulumdan göremediğim destekle bu sefer gerçekten de oturduğum yerde kalmak zorunda kalmıştım.

Madem oradaki bu yapıyı değiştiremiyordum, ben de kendime yeni bir okul yaratmak istedim. O da Karanlık Lise oldu.

Kendi yarattığım dünyada hayat verdiğim karakterlerle vakit geçirmenin zevkini, tadını bir kez tattıktan sonra bir daha bırakamadım. Uzaklaşmak istediğim ne varsa hepsini geride bırakıp bu dünyamda kendime yer bulabiliyordum. Bu, tek kelimeyle mükemmel bir şeydi.

Başka hiçbir amaç gütmeden, yalnızca bana iyi gelmesi için yarattığım dünyamda benim dışımdaki insanların da kendilerini bulduklarını görmek ise paha biçilemez.

‘KENDİME YAZAR DEMİYORUM’

 16 yaşında ilk kitabını yayınladın ve kısa sürede ‘çok satanlar’ listesine girdin. Bu durumun seni sonraki kitaplarını yazma konusunda nasıl etkiledi, ‘ya beğenilmezse? Diye tedirgin olduğun anlar oldu mu?

Zaten daha en başından yalnızca kendim için yazdığım, başkaları için yazmadığımdan ötürü hiçbir zaman öyle bir korkum da olmadı. Yüz binlerce okurumun olduğunu bilmek tabii sonsuz bir destek ve mutluluk kaynağıydı. Ancak üçüncü romanıma kadar herhangi bir tedirginlik yaşamadım.

Üçüncü romanım Karanlık Lise – Gölgeler’le her şey değişti. İlk kez beni takip eden tüm gençler için, kitabı okuyacak her bir ebeveyn için, “bu kitapla dünyayı değiştireceğim” diyerek yazdım. İleriki romanlarımda da aynı amacı benimser miyim, henüz bilmiyorum. Gölgeler bende beğenilmeme korkusu değil, başka bir tedirginlik uyandırdı. Kitapta hayattan çok fazla kare var. Eğer benim gibi gerçeklerden kaçmak adına kitaplara sığınanlar varsa, devasa bir ayna ile karşılaşacaklar. Bunun sorumluluğunun büyüklüğü, ekşi bir tedirginlikle omuzlarımda.

Çünkü okurlarımın da dediği gibi; “Bu kitapta kendinden bir şey bulmayacak kimse yok.”

 İnteraktif ortamda hikayelerini paylaşarak geniş kitlelere ulaşmış birisin. Bu açıdan ulaşıllabilirlik açısından yeni nesil için yazar olmak eskiye göre daha mı kolay?

Her ne kadar basılmış ve belirli bir okur kitlesine ulaşabilmiş üç romanım olsa da kendime “yazar” demiyorum. Gerek yaşımdan ötürü, gerek henüz deneyimlemediğim pek çok hayat tecrübesi ve okumam gereken daha binlerce kitap açısından önümde upuzun bir yol olduğunu düşünüyorum, ancak ulaşılabilirlik bakımından internet ortamında yazdıklarımı paylaşmış olmamın katkısını inkar etmem imkansız. İnternet öyle bir güç ki kitaplarım yalnızca Türkiye’ye değil, tüm dünyaya dokunabildi. Yurtdışından bile okurumun olması arada internet olmasaydı bu kadar kolay gerçekleşemezdi. Hızlı ve kolay erişim sayesinde isteyen kişinin istediği zaman kaldığı yerden devam edebildiği ücretsiz kitaplar, zaten günlük hayatımızda elimizden bırakmadığımız akıllı telefonlara kadar taşınınca her şey daha da büyüdü. Yazmak yine zor, hatta yazarlık bambaşka bir boyut… Hiçkimse kolay kolay, yazacak bir nedeni ve tabii biraz da yatkınlığı olmadan yazamaz. Okumak ve yazılanlara ulaşmaksa artık su içmekten daha kolay.

 ‘Alya Öztanyel genç yazarlar arasında bence hak etmesi gereken değeri göremiyor’şeklinde bir yoruma denk geldik sosyal medyada, sence okurlarını böyle düşündüren şey ne? Sen de onlar gibi mi düşünüyorsun?

Eğer sosyal medyadaki takipçi sayılarımın azlığından bahsediyorlarsa, nedeni benim kitaplarımı yazmaya anonim olarak başlamış olmam. Kitaplarım basılana kadar kimse adımı, yaşımı, cinsiyetimi bilmiyordu. Haliyle de sosyal medyada hesabımız yoktu. Kitaplar basıldıktan sonra açtığım hesaplar ancak kendilerini hissettirmeye başladılar.

Fakat diğer açıdan eğer ortaya koyduğum sanat eserleri hakkında bunu söylüyorlarsa öncelikle çok gururlandığımı söyleyebilirim. Bunu duymak çok güzel. Sanki verilen emeklerin karşılığının alındığına tanık olmak gibi. Sanırım kitaplarım hakkında aldığım en güzel yorumlardan biri oldu. Hangi okurum yazmışsa kendisine buradan çok teşekkür ederim.

Okurlarımı böyle düşündüren şeyin pek çok sebebi olduğundan eminim. Öncelikle yaratıcılığı ve farklı olmayı çok önemserim. Müzikal filmler izlemiş, diziler takip etmiş olabilirsiniz ama müzikal bir kitap okuduğunuzu sanmıyorum. Karanlık Lise serisi tamamen müzikal bir kitap serisi. İlginç, değil mi? Müziği o kadar çok seviyorum ki yazdığım, parçası olduğum her şeye yansıyor. İlk olarak bunu sevmiş olabilirler. İkinci olaraksa yaşımın okur kitlemin çoğunluğuna yakın olması, beni kendilerine daha yakın hissetmelerini sağlıyor olabilir. Hemen hemen aynı sorunlarla baş ediyor, aynı zorluklardan geçiyoruz. Benzer mutlulukları tattığımız gibi yakın üzüntülerle de karşılaşabiliyoruz. Tüm bu samimiyetimizden ve onlara olan sonsuz sevgimden ötürü beni bir idolden çok abla gibi gördüklerini biliyorum. Bunun da bir katkısı olabilir.

Böyle bir konuda yapacağım özeleştirinin ne kadarı egoya ne kadarı alçakgönüllülüğe girer kestiremiyorum ama her zaman en iyisine oynadığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Kendimi yaptığım şeye o kadar veriyorum ve hayatımdan tahmin bile edemeyeceğiniz fedakarlıklarda bulunuyorum ki, sanırım bu özverim ve hayallerimi gerçekleştirme arzum eserlerime de yansıyor. Hak ettiğim değeri görüp görmediğimle ilgili ilk kez soru yanıtlıyorum, haliyle de biraz zorlanıyorum. Ancak şu kadarını söyleyebilirim ki beklentisini hep en düşükte tutan bir insan, bir sanatçı olarak okurlarım Gölge Ailesi’nden sevginin en saf haliyle karşılanıyorum her imza günümde. Beni hiç tanımadan yazdığım satırlara tutunup o satırlara duydukları aşkla bana bağlanmaları… Kitaplar çıkalı iki yıl geçmiş olsa da hala bir mucize gibi geliyor. Onlara göre hak ettiğim değeri görmüyor olabilirim belki ama ben şu anki halimden, bambaşka bir şehirdeki imza günümde satırlarımın aşkıyla ıslanan minik gözlerin bana kocaman sarılmasından memnunum. Okurlarımı, Gölgelerimi çok ama çok seviyorum. 

Seninle ve kitabınla henüz tanışmamış biri kitabını neden okumalı?

Hey, sen! Evet, bu satırları, bu röportajı okuyan sen! İlk iki kitabımı, aynen benim onları yazma nedenim gibi, kendi hayatının monotonluğundan uzaklaşmak ve müziğin ruhunu ele geçirmesine izin verirken unutulmaz dostluklar kurmak için okumalısın. Her düştüğünde orada olup seni elinden tutacak satırlara hazır ol. Efsanevi bir aileye dahil olmak üzeresin.

Üçüncü kitabım Karanlık Lise – Gölgeler’i ise eğer aynaya bakmaya cesaretin varsa okumalısın. İçinde daima kaçtıklarınla yüzleşecek, kendinden bir kitapta bulabileceğini tahmin etmediğin kadar parça bulacaksın. İlk iki kitapta tanışıp kişiliklerine hayran kaldığın, kendine örnek aldığın karakterlerin aslında o kişi olabilmek adına hangi yollardan geçmek zorunda bırakıldıklarını okuyacaksın. Okurken hiçbir tahminin tutmayacak ve her sayfada kanın ayrı donacak. Onların geçmişlerindeki sırları, onlarla birlikte keşfetmeye hazır mısın? Üstelik bu kitapla onların geçmişlerini anlattığım için direkt bu kitapla da seriye başlayabilirsin. Gölgeler’i anlayabilmek için ilk iki kitabı okumana gerek yok.

Kitap yazma hayali, planı olanlar için neler önerirsin?

Ben kendimden yola çıkarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki kitap yazmak için belirli bir yaşta olma gibi bir zorunluluk yok. Kaç yaşında olursanız olun, eğer gerçekten yazmak istiyorsanız kitap yazmayı deneyebilirsiniz. Söylemek istediğim ilk şey bu.

Yaratıcı olun. Hiç kimsenin emeğine saygısızlık etmeyin. Başaramayacağınıza yönelik önyargılara kulak asmayın.

“Neyi nasıl yazsam çok takipçim, okurum olur?” düşüncesiyle yazmaya başlayacaksanız hiç başlamayın. Bunu sadece sanat eseri verirken değil, hayatınızın hiçbir alanında yapmayın. O şeyi sizi mutlu ediyorsa yapın. Önce size, sonra diğer insanlara katkısı olacaksa… Ama ün ya da takipçi için asla yapmayın.

Başkalarının okuyup okumaması konusunda hafif çekingen bir yanınız varsa benim gibi anonim başlayabilirsiniz. Kimse sizin yazdıklarınızın size ait olduğunu bilmez. Ayrıca bir şey yazdıktan sonra anonim olarak ya da değil, direkt paylaşmak zorunda da değilsiniz. Size kalabilir.

Kitap yazmak son derece keyifli, inanılmaz bir macera… Bir o kadar da zahmetli ve emek isteyen bir iş. Hiçkimse size kolay olacağını söylemedi. Bunu hatırlayarak pes etmeyin, olur mu?

Bizimle kimsenin bilmediği bir sırrını paylaşmanı istesek, bu ne olurdu?

Kitaplarımda yarattığım karakterler gerçek hayatımda canlanıp karşıma çıkıyorlar. Daha fazla detay vermeyeceğim çünkü verirsem büyük ihtimalle konu doğaüstü olaylara kayacak (Gülüyor).

Şehirde favori rotaların?

Moda. Fazla anıya ev sahipliği yaptığı havasından anlaşılıyor, bu da benim çok hoşuma gidiyor. Çengelköy ve Beylerbeyi. Manzarası ve kahvaltı mekanlarıyla tabii… Babam da çok seviyor. Kuzguncuk. Lisedeyken bir ödev için gitmiştim, utanmasam ödevi unutup yalnızca o sokakları gezecektim.

Senin için mükemmel bir gün nasıl başlar?

Alarm erteleme derdinin olmadığı her gün benim için güzel başlar. O gün yapmam gereken hiçbir iş yoksa, oradan oraya ışınlanmamı gerektirecek hiçbir telaş yoksa o gün mükemmel bir gündür. Sabahtan akşama kadar yatağımda uzanıp internetten dizi izlerim. Misss gibi.

Son günlerde keşfettiğin en yeni mekan?

Moda Sahnesi. Tiyatroyu sinemadan daha çok severim, ancak okulumdan dolayı ne yazık ki gitmeye pek vakit ayıramam. Geçenlerde vakit ayırabildiğim nadir ve mucizevi günlerden birine denk geldim. Arkadaşım beni tuttu kolumdan Hamlet’i izlemeye götürdü. Pişman değilim. Çok güzeldi.

 En sevdiğin kahve?

Kahve içmediğimi söylesem, sitenin konseptine aykırı davranmış olur muyum? Çay-kahveyle pek aram yoktur. Masrafsız misafir deyin bana, kızmayın. Genelde sıcak süt, salep ya da sıcak çikolatayı tercih ederim. Tüm arkadaşlarım kahve sevmeyişimi çok garipser ama ne yapayım, süt ve çikolata bir arada!

Yazan:

bikahvebikeyif

Kahve, keyif ve yaşam platformu.