
Heybeliada’daki evler neden boş? Sahi nerede bu adadaki evlerin sahipleri? Buradaki sükûnetin sebebi bu olabilir mi? Hepsi birbirinden güzel, birbirinden eski bir dolu ev. Eski dönemleri hatırlatırken aynı zamanda üzülür gibiler. Yoksa unutulmak mı kırmış, yıpratmış onları bu kadar?
Yazımızın girizgâhını bu hüzün kokan satırlarla yaptıktan sonra adanın kokusunu, rengini anlatayım size.
Bizdeki sefaya düşkünlükten midir bilinmez, bu koca koca evlerde geniş arazilerde yaşamış günümüzde 2+1’e sığan aileler. Oysa refah seviyesi arttı, elektrik emrimize amade hizmet etmeye başladı, birbirimizin sesini uzaklardan duymaya başladık, televizyon icat oldu, teknolojik devrimler cumhuriyeti olduk da neden evlerimiz küçüldü? Tüm evler iki katlı, iyi kötü bugüne dek ulaşmış ve yaşlandıkça güzelleşmiş görünüyorlar. Yorgun görünseler de biraz uzanma şansları olmadığından mütevellit sapasağlam ayakta durmak zorundalar.
Şimdi efendim, adanın tamamına ağaçlar hakim. Hani yarın öbür gün bir orta dünya savaşı türünden bir savaş çıksa The Lord of The Rings’deki Entler gibi çıkıp gelirler gibi güven veriyorlar. Her kavimden çok sesli bir koro gibi ağaç topluluğu var. Yeşile aşıksanız %60ından fazlası sadece ormanlık alandan ibaret olan adamız tam da size hitap ediyor.
Pek bir tanıtım gibi olsa da aslında değil. Gidin oralara, küçük esnaflarla tanışın mahalle aralarında, çiçek satan, bisiklet kiralayan, minik magnetler satan, sizleri o minik akıllarınca küçük küçük kazıklamaya çalışan o tatlı insanları bir de yakından görün derim.
Yol boyunca sokak aralarından yukarıya doğru tırmanan merdivenler size gökyüzünü vadediyor. Her basamak grubunun sonunda başka bir renk kapı, her kapıda başka bir hatıra sizleri bekliyor. Yukarıya çıktıkça geri dönmekten vazgeçecek aşağıda ne var unutacak, bir sonraki basamağa umutla çıkacak ve tabii ki o güzel günü huzurla anacaksınız.
Hangi pencere adadaki renkli pencereler kadar güzel hayallere daldırabilir ki sizi? İçeriden dışarıya baktığınızda ayrı hayal, dışarıdan panjurlara baktığınızda ayrı hayal kurabilir bir anda kendi harikalar diyarınızı yaratabilirsiniz.
Adanın %75’inin yokuş olması atlara eziyet yapabileceğimiz anlamına gelmiyor elbette. Tepe noktasına yeni bir at ahır noktası inşa ediliyor ve bu daha çok atın işkence görmesi demek, bireysel saçma lüksümüz için bunlara prim vermeyelim. Dağ başını duman almasa da gümüş dere durmadan akmasa da güneş ışıktan şimdi doğmasa da biz yürüyelim arkadaşlar.
Günün sonunda dönüş noktasında alacağınız bir İtalyan karamelli dondurmadaki güzel mavi, hayata bakış açınızı değiştirmeye yetmese de güneşi batırırken güzel bir arka fon olarak hafızanızda yerini alacaktır.
Adadan ayrılıp da stres topraklarına ayak bastığınız anda, iskelede arkanıza dönerek adaya şöyle karşı yakadan bir bakıp geçirdiğiniz günün tadını damağınızda hissedebilirsiniz.
Günden geriye kalan nedir diye kendinize sorduğunuzda bir kucak dolusu mutluluk cevabını vereceğinizden şüphemiz yok 🙂

Kahve, keyif ve yaşam platformu.