Yurtdışında, özellikle Londra’da okumak pek çok gencin hayali. Ancak “nasıl olacak, nasıl bir yaşam beni bekliyor, hangi okulu ya da bölümü seçmeliyim?” gibi sorular da beraberinde geliyor. Hal böyle olunca, İngiltere’de öğrencilik yaşamına devam eden Fatma Nur Bıyık’ın Londra yaşamına konuk olduk, merak ettiğiniz soruları sorduk.

Seni biraz yakından tanıyabilir miyiz Fatma? Nasıl başladı Londra hikayen?

Aslen Eskişehirli olmama rağmen 2016 yılına kadar Ankara’da ailemle beraber yaşadım. 2015 yılında babam market sektörüne girmek için Londra’ya geldi. Ben ve annem de lise hayatımı bitirdikten sonra Londra’ya babamın yanına gelmeye karar verdik. İki abim de Amerika da üniversite okuyorlardı. Yani Türkiye’de bizi bağlayan pek bir şey kalmamıştı. Londra’da alacağım hem dil eğitimi hem üniversite eğitimi ileriki hayatım için bana avantaj sağlayacağını düşündüğümüz için gönül rahatlığıyla buraya taşındık.

Zaman zaman Türkiye’ye gidip geleceğimiz için çok büyük problem olacağını hiçbir zaman düşünmedik. Londra’ya geldikten hemen sonra vakit kaybetmeden bir dil kursuna başladım, çünkü İngilizcem yok denecek kadar azdı. 2 farklı kursta toplam 1 sene dil eğitimi aldım. 1 ay kadar da IELTS (yabancı öğrenciler üniversiteye başlayabilmek için bu dil sınavını almak zorunda) sınavına yönelik bir eğitim aldım. Bu sınava girmeden önce üniversitelere başvuru yapıyorsun ve şartlı kabul alıyorsun, mesela benim okulum bana “IELTSten 5.5 puan alırsan hazırlık senesine başlayabilirsin” gibi şartlı kabul verdi. Ben de sınavdan okulumun istediği puanı aldım ve Londra’ya geldikten 1 sene sonra üniversite eğitimime başladım.

“Hazırlık okumaya başladığımda bir binanın alt yapısını inşa etmiş gibi hissettim.”

Hangi okulda, ne bölüm üzerine okuyorsun? Okulunu ve bölümünü tercih etmenin özel bir sebebi var mı ve bu tercihinden memnun musun?

Buraya geldiğim de hangi bolumu okuyacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Türkiye de olsam beden eğitimi öğretmenliği okumak istemiştim hep. Buranın güzel yanı istediğin her bölümü okuyabilirsin. Türkiye’deki gibi eşit ağırlıksan diyetisyen olamazsın gibi bir kaide yok mesela. Önce hukuk okumaya karar vermiştim.

Hazırlanması gereken bütün belgeleri hazırlamıştım ve başvuracaktım. Ama daha sonra burada okumuş ve avukat olmuş birisiyle görüştüm ve fikir değiştirdim. Burada hukuk okumak gerçekten çok zormuş hele ki benim gibi İngilizceyi 1 senede öğrenmiş birisi için. Ben de biraz araştırma yaptım ve kişiliğime en uygun meslek olarak “insan beslenmesini” seçtim. Bu bölüm de Londra’da 4-5 üniversitede vardı sadece. Ben de University of Westminster’i seçtim. Bu okulu seçmemin en önemli sebebi ise Londra’nın tam merkezinde olmasıydı. Oxford Circus meydanına yürüyerek sadece 7-8 dakika mesafede.

Bu bölümü seçtim fakat Türkiye de ben eşit ağırlık öğrencisiydim. Bu yüzden okuduğum okul son 3 yılda hiç fen dersi görmemişsin diyerek benim hazırlık okumam gerektiğini söylediler. Bende 1 sene hazırlık okudum burada. Hazırlık sürecide Türkiye’dekinden biraz farklı. Ben biyoloji, kimya, laboratuvar dersi ve akademik İngilizce gördüm. Şu an hazırlık dışındaki 2. senemi bitirdim ve ben her seferinde iyi ki hazırlık okumuşum diyorum. 1 sene kaybetmiş olabilirim ama diğer senelerin kesinlikle daha kolay geçtiğini söyleyebilirim.

Kendimi hazırlık okumaya başladığımda bir binanın alt yapısını inşa etmiş gibi hissettim. Bir de bunun yanı sıra buradaki üniversite eğitimi nerdeyse bütün alanlar için sadece 3 yıl. Okuduğum bölüm her ne kadar zor olsa da sevdiğim bir bölüm olduğu için hep mutluluk duydum. Dil konusunda da dersleri anlarken başlarda zorlandım evet ama 1. Sınıftan itibaren her şey çok güzel ilerledi. Üniversite hayatımın 3 senesini hiçbir dersimden kalmadan başarıyla bitirdim. İnşallah seneye de mezun olup Londra da ve Türkiye de çok başarılı bir beslenme uzmanı olmak en büyük hayallerimden birisi.

Ve elbette neden Londra? 

En önemli sebeplerden birisi bütün milletten insanların bir arada saygı çerçevesinde yaşayabildiği sayılı yerlerden olduğu için. Burada gerçekten insanlar çok sabırlı çok kuralcı ve kimse kimseye karışmıyor. Kimsenin size karşı rahatsız edici bir bakışı bile yok. Bunun dışında tabii ki eğitimi çok iyi. Küçük çocukların okul sistemi de çok güzel. Öğrencileri bıktırmıyorlar, 5-6 hafta da bir 1 haftalık tatil yapıyorlar. Üniversite hayatı da çok güzel, Türkiye’de ki gibi bir haftada bütün sınavları yapıp öğrencileri zor duruma sokmuyorlar. Dönemin farklı zamanlarında yazmanız gereken essayler, laboratuvar raporları, haftalık sınavlar gibi bir sistemle bilgilerinizi her zaman taze tutuyorlar.

Londra’da okurken en çok neler seni zorladı? “Benim burada ne işim var?” dediğin anlar oldu mu?

Tabii ki oldu, olmadı dersem yalan söylemiş olurum. Özellikle ilk dil kursuna başladığım zamanlar çok zorlandım. Her seferinde pes etmek istedim. Ama şimdi 4-5 sene öncesine baktığımda kendime gülüyorum. İyi ki pes etmemişim diyorum. Emek vermeden hiçbir şey olmuyor çünkü. Onun dışında üniversiteye başladığım zamanlarda zorlandığım zamanlar oldu, dersi anlamadığım da genelde, ama gerçekten herkes aynı durumda ve herkes birbirine yardımcı oluyor.

Kültüre adapte olma problemi yaşadığın oldu mu ya da o hep o göz korkutulan “İngiliz aksanı”  sorunu senin için bir problem miydi?

Kültüre adapte olma problemi hiç yaşamadım diyebilirim. Çünkü gerçekten Londra da İngiliz den çok her milletten vatandaşlar var. Herkeste birbirine saygı gösterdiği için hiçbir problem çekmiyor. Evet İngiliz aksanı anlaşılması gerçekten zor bir şey. İlk başlarda anlamakta zorluk çekiyordum. Fakat zaman geçtikçe insan gerçekten alışıyor ve zorluk kalmıyor diyebilirim.

Londra’da öğrenci olmanın yanı sıra neler yapıyorsun?

Öğrendiğim bilgileri ve denediğim tarifleri başka insanlarla paylaşmaktan hep mutluluk duydum. Bunun sebebi de okuduğum bölümün bana kattıkları sanırım. Bu yüzden kendime Instagram üzerinden bir sayfa açtım ve kendi emeklerimle yavaş yavaş büyütüyorum sayfamı. İnsanlara faydalı olabilmek için her geçen gün daha çok çabalıyorum. Eğer siz de böyle bir sayfaya merak duyarsanız arama butonunuza “nutritionistinlondon” yazmanız yeterli olacaktır. 

Bir öğrenci gözüyle yanıtlarsan, Londra öğrenciler için pahalı bir şehir mi? Yeme – içme, yaşam masrafları nasıl?

Kesinlikle pahalı diyebilirim. Özellikle Türkiye’den gelen öğrenciler için çok pahalı. Öncelikle ev kiraları ve ulaşımın çok pahalı olduğunu söyleyebilirim. Bunun yanı sıra, üniversite ücretlerinde uluslararası öğrenciler yaklaşık 4000-5000 pound daha fazla ödemek zorunda. Yiyecek içecek konusunda da uygun fiyatlı alternatifler bulunabilir.

Peki Londra’da okumanın avantajları neler?

Uluslararası konuşulan bir dil kullanarak yeni bilgiler öğreniyorsun öncelikle. Alanında çok başarılı eğitimcilerden ders alıyorsun. Farklı kültürlere sahip birçok arkadaş ediniyorsun. Çok sevdiğim şeylerden birisi ise okula haftanın 3 günü gidiyor olmamdı. Ders sayıları ve saatleri insanı yormayacak cinsten. En güzeli de birçok ülkede mezun olduktan sonra daha ayrıcalıklı olacak olmak bence.

Eğitimin bittikten sonra planın ne, Londra’da kalmak istiyor musun?

Önceliğim tabi ki Londra’da çalışmaya başlamak. Seçtiğim meslek sayesinde online olarakta çalışabileceğim için pek hangi ülkede olduğumun önemi olacağını zannetmiyorum.

Yazan:

bikahvebikeyif

Kahve, keyif ve yaşam platformu.