Kış ayları gelip kapımızı çalarken dışarıya çıktığımız fellik fellik, ziv ziv gezdiğimiz günlerin artık sonuna geldik. Bu karanlık, sisli ve hüzün yüklü bulutların üzerimizde dolandığı aylarda size bomba gibi bir haberimiz var. Film Kutusu ayağınıza geldi. Aşk, hırs, ihtiras, gaza getirme temaları işlenir bir haftada yapılır, hemen teslim edilir.

İşte Kasım ayınıza damgasını vuracak 8 köşeli film kutunuz:

8- Django Unchained

Aramızda Western filmi meraklısı var mı? Hayır bu film pek de size göre değil. Western görünümlü bir Racism filmi aslında. Şişirilmiş tarih hikayeleri çokça olan Amerika’nın iç savaş öncesi halini en gerçek yönüyle anlatıp eleştiri oklarını üzerine çekmekten Samuel L Jackson’ın sıra dışı performansı sayesinde kurtulmuştur. Irkçılığın, milletinin üzerinden para kazanan insan tüccarlarının ve intikam temalarının Tarantino ustalığıyla işlendiği filmde Leo di Caprio karşımıza alışılagelen karakterleri dışında sadist bir canavar olarak çıkıyor. İyi de yapıyor.

Replik:

Steve : Ben 6 atış saydım, zenci!

Django : Ben 2 silah saydım, zenci!

giphy

7- Rocky 4

Eskilerden bir dost, hem de çok eskilerden. Rocky serisinin mahallede şakacıktan kavga ederken kendimizi yerine koyduğumuz iki karakter ismiyle anılan filmi. Rocky ve Ivan Drago! Hepimizi aynı oranda gaza getiren teknolojinin gücü ne kadar üst düzey olursa olsun kalpten isteyince teknoloji olmasa da başarılabildiği hatta daha da iyi olunabildiği kurgulanmış. Mahallede kimilerinin kahramanı hep Rocky iken kimisini de ben Ivan Drago’yum cool luğunda etrafta dolaştırarak özel bir role büründüren yapım.

Replik:

Ivan Drago : Ölürse, ölür! (Rocky’nin arkadaşı Apollo Creed’i ringde öldüresiye dövdükten sonra serinkanlılıkla söylediği söz)

giphy

6- Schindler’s List

Yahudi lobisinin en güçlü temsilcisi yaftasını yese de gerçek olay ve kişileri anlatan bir başyapıtla karşı karşıyayız. Oscar Schindler isimli bir işadamının, dönemin düşman ulusunu ayrımcılığa kurban etmemek için verdiği mücadeleyi anlatan son derece gergin, bir o kadar da duygusal bir film. Eğer dönemde bir kahraman arıyorsanız, bu film bu arayışı noktalayabilir!

Replik:

Oscar Schindler :Daha fazla sayıda insan kurtarabilirdim. Bu araba. Satsaydım, Goeth bu arabayı alırdı. Arabayı neden satmadım ki? On kişi ederdi. On kişi. On kişi daha. Bu iğne, iki kişi. Bu altın, iki kişi. Buna karşılık bana iki kişi verirdi. En azından bir. Bana bir kişi verirdi, bir kişi daha. Bir insan daha. Bir insan, Stern. Bunun için… Daha fazlasını kurtarabilirdim. Kurtarmadım! Kurtarmadım!

giphy (1)

5- The Pianist

Zengin ile fakir, zıt kutup gibi görünen milletler arasındaki uçurumlar eşliğinde bir hayatta kalma mücadelesini konu alan film, dönemin holocaust ortamını gözlerimizin önüne şööööyle uzun uzadıya sermiş ve bir an olsun insan olduğumuzu anımsamamızı sağlamıştır. Şiddet sahnelerinin, kış sahnelerinden daha soğuk olmadığı ortalığı kan gölüne çevirmeden de savaş filmi yapılabileceğini kanıtlayan Roman Polanski’ye saygıyı bir borç biliriz.

Replik:

Wladyslaw Szpilman : Hayır lütfen ateş etme! Ben Polonyalıyım!

Polonyalı Asker : Peki neden bu lanet paltoyu giyiyorsun?

Wladyslaw Szpilman : Çok üşümüştüm!

giphy (2)

4- Inception

Filmleri için bizleri beklete beklete canımızı çıkartan Nolan’ın ezber bozan filmi. Sevenleri için 10 tekrar garanti verdiğimiz , herkesin bir toteminin olmasını sağlayarak bizi Amerikan Rüyasına yatıran bir kayıt. Hani “ruh hastası bir film!” deriz ya bizi etkileyen filmlere, heh işte öyle bir şey. Akıl sağlığımızla oynadığı için Nolan’ı dava etsek kazanırız o derece.

Replik:

Mal : Bir tren bekliyorsun. Seni uzaklara götürecek bir tren… Trenin seni nereye götürmesini umduğunu biliyorsun, ama emin değilsin. Ama önemi yok. Bir trenin seni nereye götüreceğini nasıl umursamazsın? Çünkü birlikte olacaksınız.

giphy (3)

3- Eternal Sunshine of the Spotless Mind

Neresinden nasıl tutsak da başlasak bilemiyoruz. Vizyona girdiği andan itibaren filmi izleyip de sevebilen herkesin en az 2 kere izlediği sürrealist sahnelerle bezeli sizi karman çorman duygularla dolduruşa getirerek etkisini uzun süre hissettiren film, bir sevgiliniz olmasa bile sanki varmış da tüm bunları kendiniz yaşamış gibi hissedeceğinizin garantisini veriyor. Çok uzun tasavvur etmeye gerek yok. Sil baştan!

Replik:

Joel Barrish : Sürekli konuşmak iletişim kurmak değildir…

giphy (4)

2- Sin City

Çizgi Roman uyarlaması denince akla ilk gelen filmdir. Gerek arka planlar, gerek fon müzikleri insanı çizgi roman kahramanlarından biri yapmaya yeterken gerçekçiliği ve hemen her metropolde yaşanması olası cinayet, dolandırıcılık, kokuşmuş sistemin bir parçası olmayı bize kanırtarak anlatmayı başarmıştır. Vizyona girmesinin ardından 10 yıl geçse de Sin City dendiğinde insanların gözlerindeki karanlığın içinden çıkan kırmızıyı görmemiz hala olası..

Replik:

John Hartigan : Yaşlı adam ölür, genç kız yaşar. Adil bir anlaşma. Seni seviyorum Nancy!

giphy (5)

1- The Prestige

Saplantı kelimesinin vücut bulmuş hali diyebiliriz film için. Ters köşe üstüne ters köşe yaşadığımız, ego çatışmaları arasında Christian Bale’in mesleğinin doruklarına çıkıp Tesla’nın önünde eğildiği ve bize sonrasında yapacağımız birkaç küçük araştırma sonucu Edison’a “sen kim! köpek!“ dedirtecek türden bir film olmuş. Müthiş de olmuş. Teşekkürler Nolan!

Replik:

Memur : Alfred Borden, bu gün Kral ve İngiltere Yüksek Mahkemesi adına bu dünyaya veda edeceksiniz. Söyleyecek son bir sözünüz var mı?

Alfred Borden : Abracadabra!

giphy (6)

Sosyal medya hesaplarından da takip etmeyi unutma 🙂

instagram.com/bikahvebikeyif

facebook.com/bikahvebikeyif

Yazan:

bikahvebikeyif

Kahve, keyif ve yaşam platformu.