Gösteriliyor: 1 - 1 of 1 Sonuçlar
#bikahvebisohbet Taze Taze

Her Devrin Karizması: Teoman

50 yıllık yaşamına hit albümler, konserler ve sinema filmleri sığdıran Teoman, ‘Koyu Antoloji’ albümünün ardından pek keyifli bir sürpriz eşliğinde karşımıza çıktı. Teoman, kendine has diliyle kaleme aldığı anı kitabı ‘Fasa Fiso’ ile hikayesinin en başına dönünce, biz de mazinin derinliklerinde kendimize uygun bir kapı aralayıp, giriverdik içeriye. Huzurlarınızda her devrin en karizması Teoman.

Röportaj: İmge BALIK İNCESOY

“Dünyaya kazık çakmak gibi isteklerim var” alıntısıyla başlıyor kitap. 97’den bu yana değişti mi fikriniz?
Değişti. O alıntı, 21 yıl öncesinden. Kitabın öyle başlamasını istedim, her dönemim var kitapta. Ama artık dünyaya kazık çakmak gibi isteklerim yok.

50 yıllık dolu dolu bir yaşam, çevrenizi karşılıksız sevgiyle saran insanlar ve bunca müzikal başarıdan sonra hayat sizi artık tatmin edebiliyor mu?
Edemiyor ama bu başka insanlar açısından da geçerli. Kimse tatmin olamıyor, herkeste bir yoksunluk hissi var en azından. Başka bir şey daha gözlemliyorum uzun zamandır yakın çevremde, başarılı arkadaşlarım işlerini bırakıp duruyorlar. Bendeki tatminsizlik onlarda da var. Müzisyen, sanatçı filan da değiller, başka meslek dallarıyla ilgilenmelerine rağmen sonuç aynı.

Şarkıcılara, yazarlara özenerek geçen bir gençliğiniz ve hayalinizi gerçekleştirdiğiniz bir hayatınız var. Peki tüm bunların yanında istediğiniz “farklı adam” olabildiniz mi?
Oldum. Çocukluğumda etrafımda gördüğüm insanlara değil, dergilerde, plaklarda gördüğüm farklı insanlara özeniyordum. Artık bu yaşta, farklı olma meselesini önemsemiyorum ama o insanlardan biriyim ben de. Plak kapaklarında fotoğrafım var!

“İnsanlar bu kitaptan çıktıklarında hafif hissetsinler istedim” diyorsunuz. Siz yazıktan sonra hafiflediniz mi?
Hafifledim, evet. Kitap yazmak ve yazarken de üstünden sürekli geçmek, zihnimdeki kendimi belirginleştirdi. Kitap öncesi kendime dair düşüncelerim daha dağınıkmış. Ayrıca hayatıma da daha dikkatli bakma fırsatı buldum. Fena geçmemiş.

Biz sizi hep çapkın bilirdik ve kitapta anlattıklarınıza bakılırsa öyleymişsiniz de. İkili ilişkilerde sizi korkutan neydi?
Ben hiç âşık olmak istemiyordum eskiden. Sevgili falan da aradığım yoktu, seviyordum bekâr bekâr çapkınlık yapmayı. Ama bazen birinden etkileniyorsunuz işte, ilişki başlamış oluyor. İkili ilişkiler hayatıma bir sürü çelişki, problem getirirdi, âşığım diye sineye çekerdim. İnişli çıkışlı olurdu ilişkilerim.

Aşk sizin için nasıl bir şeydi, şimdi nasıl bir şey?
Aşk konusunda konuşmak istemiyorum pek. Geçmişe dair duygular olarak hatırlıyorum çünkü aşk konusunu. Artık uzağım o konuya.

Bir aşk işlerinden, bir de parasızlıktan çok çekmişsiniz. Kazandığınız o ilk parayı ne yaptınız, hatırlıyor musunuz?
Parasızlıktan çektim ama etrafımdaki bütün arkadaşlarım da neredeyse benimle aynı durumdalardı. Ben dert ediyordum, gelecekten kaygılanıyordum, onlar ise dert etmiyorlardı. Aramızdaki fark buydu. “Kazandığım ilk para” diye bir şeyi hatırlamıyorum. Ben ortaokuldan beri para kazanıyorum çünkü. 17 yaşımdan beri de yaşamak için, kendi paramı kendim kazanıyorum.

“Şarkı yazma defterini kapattım”

Kitapta herkesin ismini açık yazarken sevgililerinizin hep baş harfleri yazdığı dikkatimi çekti. Neden?
Böyle daha güzel olacak diye düşündüm. Kişileri gizlemek için yaptığım zannediliyor ama öyle değil. Kimseyi rencide edecek bir şey yazmadım kitabımda zaten, o yüzden de kimseyi gizlemeye gerek yok. İsimler yerine baş harflerle yazınca, bir sürü ismin yaratabileceği curcunadan da kurtulmuşum gibi geliyor bana. Bir de kadınlara daha gizemli bir rol verdi bu baş harf meselesi, hoş oldu bence.

Şebo–Teo fanları arasında aşk konusunda hep şehir efsaneleri dinledik ve bayağı da sevdik aslında. Kitapta Şebnem Ferah ile kısa bir anı yer alıyor olsa da daha uzun bir hikâye okuruz diye beklemedik değil. Sandığımız gibi geniş bir yeri yok muydu hayatınızda?
İyi arkadaşızdır biz Şebo’yla. Hayranlarımızı üzmek istemem onların beklediği şeyler olmadı aramızda. Zaten Şebo çok daha iyilerine layıktı, hâlâ öyle.

Koyu Antoloji ilk dinlenildiği andan itibaren küllerinden yeniden doğmuş bir Teoman hissi uyandırıyor. Fakat hayran kitlesinin bir bölümü de artık yeni şeyler duymak istiyor. Neden artık yeni şarkılar yazmıyorsunuz? Artık şarkı yazma defterini kapattım ben. Eskiden yazdığım şeyleri derleyip toparlayacağım. Diskografimi geleceğe çok derli toplu bırakma gibi bir takıntı oluştu bende. Arşiv taramaları, cover albümler gibi çok az planım kaldı zaten müziğe dair.

Bize hep albümlerinizde bir kaygı taşımadığınızı yansıttınız, fakat hep bir hit olayım duygunuz da varmış. Şimdilerde kaldı mı o hırs?
Her şarkı için ayrı motivasyonla çalıştım ben. Bazı şarkıları hit yapmak üzere yola koyuldum bazen. Mesela “Gemiler” gibi parçaları hit yapmak üzere çok uğraştım.

“Erkeklik dünyasındaki başarısızlığımı kadınlar dünyasındaki başarımla yumuşatıyorum” demiştiniz. Yerinizde olmak isteyen onlarca insan var, neden başarısız olduğunuzu düşündünüz?
O sözleri yazdığımda, yiyecek alacak parası olmayan 25 yaşında biriydim. Kendimi başarısız hissediyordum.

Kendinizi kimi zaman “maymun iştahlı” olmakla tanımlıyorsunuz. Müziği bırakmaya karar vermenizde bunun etkisi olabilir mi? O dönem müzisyen olmanın dışında ne olmayı hayal ettiniz de bıraktınız?
Kitabımda da anlattım, hiçbir şey yapmamayı düşünüyordum. Güzel sevgililerimle günümü gün etmeyi planlamıştım.

“İnsan 50 yaşına girince birdenbire değişmiyor.”

Şimdi neler var kafanızda, hayat planlarınızda?
Çok fazla şey yok. Açıkçası biraz da korkuyorum bundan. Önümde yaşayacak uzun yıllar var ve yapacak pek bir işim yok gibi geliyor bana. Eskiden birçok şeye özenirdim. Hatta hayatımın şu anki dönemlerinde çok çalışacağımı, çok gelişeceğimi filan düşünürdüm. Ne yazık ki, insan değişiyor. Ben de eskiden özendiğim birçok hayalimi çöpe attım, kendime hoş hobiler bulmanın hayalini kuruyorum sadece.

50 yaş size beraberinde neler getirdi?
İnsan 50 yaşına girince birdenbire değişmiyor. Yavaş yavaş oluyor değişimler. Şöyle bir karşılaştırma yapabilirim ama belki; 20 sene önce nasıldım, ne düşünüyordum, nasıl görüyordum dünyayı? Şimdi nasıl görüyorum? Böyle düşününce, birçok şey değişti. Yukarıda söyledim zaten gelecek planlarımı ya da planlarımın az olduğunu. Şu gerçeği bilip planları öyle yapmak gerekiyor; artık eskisinden farklı birisiniz. Gelecek planlarınızı, şu an bulunduğunuz hayat koşullarına göre ayarlamalısınız. Ben de öyle yapıyorum şu anda.

Son yıllarda dünyada yaşananlar içinde en çok neler sizi kızdırıyor?
Dünya topyekûn bir delilik krizine girdi. Çok önemli bir tarihsel eşikte olduğumuz söyleniyor birçok uzman tarafından. Bütün ülkeler karmakarışık. Ülkemizin halini biliyoruz zaten, ben başka taraflardan bahsedeyim. Medeniyetin beşiği olduğunu düşündüğümüz Avrupa’da yabancı düşmanlığı doruk noktasında. Irkçılık, aşırı sağ, popülizm her yerde başarılarına başarı ekliyor. Rusya, Macaristan gibi ülkeler zaten diktatörlük ama Almanya’da aşırı sağ iktidar ortağı; Fransa’da Milliyetçi Cephe, yani aşırı sağın oranı çok çok yüksek. İspanyollar Katalan sorunuyla, Yunanistan ekonomisiyle batakta. İtalya’da aşırı sağ bir koalisyon kuruldu. Amerika’ya baktığımızda Trump her şeyi açıklıyor. Avrupa bile böyleyse, dünyanın geri kalanını düşünün.

Kendinizle aranız nasıl?
İdare etmeye çalışıyorum. Kendimi çok didiklerim ben, bir sürü şey var yapmak isteyip de beceremediğim. O yüzden sık sık kendimi beğenmeme hattına giriyorum. Ama yapacak bir şey yok, insan kendine katlanmalı en azından.
Neyle hatırlanmak istiyorsunuz? Çok şey var aklımda. Benim gibi sosyal bir figür olduğunuzda, insanların sizinle ilgili algıları oluşuyor. Sizi edindikleri bilgi parçalarına göre yorumlayıp seviyorlar, sevmiyorlar ya da hiç ilgilenmiyorlar. Sevenler çok farklı sebeplerden sevebiliyorlar. Dün imza günüm vardı, bir adam geldi, İngilizce konuştu benimle. Belarus’muş, benim sözlerimi anlamıyormuş ama kişiliğimi seviyormuş. Herkes başka bir yerinden yakalıyor sosyal figürleri yani.

 

TEOMAN’IN ‘EN’LERİ

“Hayatımın fon müziği olur” dediğiniz, en sevdiğiniz şarkı?
Can’t Help Falling in Love-Elvis Presley

Sizin için en unutulmaz film karesi?

The Way We Were filmin sonunda, Barbra Streisand, Robert Redford New York’ta karşılaşırlar.
Sahnenin sonunda Robert Redford aşkının hâlâ bitmediğini üç kelimeyle çok güzel anlatır. Ama hiçbir zaman birlikte olamayacaklarını biliyorlardır.

Kendinizi en huzurlu hissettiğiniz yer?
Üçlü koltuğum.

Şehirde en sevdiğiniz semt?
Koskoca İstanbul’da zaten 6-7 semti seviyorum. Hepsi de eski İstanbul dediğimiz semtler.

En son gittiğiniz konser?
Rebel Moves konserine gittim.

En sevdiğiniz kahve?
Sabah kahvaltılarımı hep aynı kafede yapıyorum. Sahibi kahveye pek düşkün, sabahları onun seçimine göre filtre kahve içiyorum. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen kahveler.