Çizim: Ayşe Zencirkıran

Fahriye odaya girip lambaderi açtığında, Haldun’u kanepede uzanmış tavanı izlerken buldu.

– Ne yapıyorsun burada karanlıkta böyle?

Haldun kafasını hafif çevirip Fahriye’ye baktı. Yüzü şişmiş, saçları karışmıştı. Dinlenmek için çekildiği odasında uyuyakalmıştı belli ki. Tekrar tavana döndü;

– Günaydın. Tavandaki çatlaklara bakıyordum.

– Karanlıkta?

– Karanlık sonradan katıldı aramıza

Fahriye de diğer kanepeye uzandı ve sordu;

– Naber?

– Naber mi?

– Evet, naber? Ne yani, sevgilimizin hatırını soramıyor
muyuz?

Haldun’u gülümsetmişti bu soru;

– İyi. Senden?

– Her yerim şiş sanki. Bu saatlerde
uyumaktan nefret ediyorum. Televizyonda var mı bir şeyler bugün?

– Televizyon açmayalım bence, iyi değil mi böyle?

– Aman açmadık entel reis. Ya sen çocukken de mi izlemezdin
televizyon?

– A izlerdim çocukken yalan yok. Her sabah 6’da alarm kurmuşçasına
kalkıp koştuğum o çizgi film kuşaklarında “Gelecekte gökyüzünde uçan araba trafiği olacak” vaatlerini ağzı açık izleyerek büyüdüm.

– Sen? Çizgi film? Hadi be! Sonra ne
oldu da bıraktın bu illeti?

– “Gelecek” oldu ve arabalar uçmadı. Ben de bıraktım.

Haldun’un cevabına birlikte gülüştüler. Haldun kendine rezerv edilen bu hayat için küskündü kadere. Hiç kimse ona kaybolabileceği bir “gelecek” olduğunu anlatmamıştı. Şimdi yaklaşık 4 saattir kalkmadığı kanepeden, tavandaki çatlakları birbirine bağlayan hayali bir yol çiziyordu. Ve bu etkinlikten daha cazip çok az etkinlik vardı onun için. “Haydi, bir oyun oynayalım.” dedi Fahriye.

– Ellerinle kendine at gözlüğü yapıp kafanı oynatmadan tavandaki iki
nokta arasında yol çizerek ilerleyeceksin. Sadece gözlerini oynatarak ulaşacağın her bir nokta 5 puan kazandıracak ancak yeni bir alan için boynunu veya gözlüğünü oynatman gerekirse 30 puan geriye düşeceksin ve alanını ancak bir sonraki turda değiştirebileceksin. 2 turda da
bitecek.

– Enteresan. Deneyelim bakalım.

– Oyunu ben buldum, kuralları ben koyuyorum, önce erkekler.

Haldun sesli bir şekilde saymaya başladı. “Oynattın”, “oynatmadım” kıkırdamalarıyla ilk turda tam 30 puana ulaştı ve görüş alanındaki noktalar bitmişti. Sıra Fahriye’ye geçti. Fahriye saymaya başladığında şans bu ya, o da 30 puana ulaştığında görüş alanındaki noktalar tükenmişti. Beraberlik. Fahriye heyecanlı bir şekilde dönüp Haldun’a baktı;

– Sıra sende. 0’a düşüp yeni alan mı deneyeceksin yoksa pas mı geçeceksin? İyi düşün bak. Haldun durdu bir süre. Tavana bakması yasaktı. Gözleri kapalı düşündü. Sıfırdan başlamaktı bu. Ve eğer 30’u geçemezse direkt yenik sayılacaktı.

– Ben pas diyorum.

Fahriye şaşırmamıştı bu cevaba. Aslında şaşırmamak bir yana tam olarak beklediği olmuştu. Uzandığı kanepeden kalktı, Haldun’un yanına geçti.

– Belki de bir yerlerde arabalar gerçekten gökyüzünde uçuyordur. Hatta o kadar yukardadırlar ki o yüzden göremiyoruzdur. Olamaz mı?

– Yani bir bilim-kurgu filminde olsaydık belki.

– Belki de bir bilim-kurgu filmindeyizdir.

– Belki de… Bilmiyorum, yani ne demek istediğini anlıyorum ama
böyle düşünmek zor.

Fahriye, Haldun’un ellerini tutup, Haldun’un yüzüne götürdü, at gözlüğü çerçevesi yaptı.

– Bir kitapta okumuştum; “daha iyiye, sadece iyiyi terk etme cesaretine sahip olanlar ulaşır” diyordu. Hadi genişletelim şu gözlüğün çerçevesini,
belki orada tertemiz bir 40 puan bulacaksındır. Hı?

“Tertemiz bir 40 puan güldürmüştü ikisini de. Haldun, yüzüne sabitlenmiş ellerini indirdi, oyunu bırakıp doğruldu. Fahriye’nin ellerini tuttu. Bu hayatta sıkışmışlık hissine en güzel gelecek şey sanırım sıkışmışlık hissinin, önemsediğin insanlar tarafından tespit edilmesidir diye düşündü. Yolunda gitmeyen her şey için kadere yüklenen bu manasız sorumluluğun tüm kontrolü aslında kendi ellerindedir insanın, farkındaydı. Haldun’un unutkanlığı farkındalığına ağır basmıştı sadece. Kalktı kanepesinden, Fahriye’yi alıp yatağına gitti. Nevresiminin soğukluğunu sonbaharın soğuk akşamlarına rağmen seviyordu. Ona çocukluğundan beri verilen tüm sözlere, uçamayan arabalara, Türkiye Güzellerinin dünya barışı için hiçbir şey yapmayışlarına, kurumsal yalanlara döndü sırtını. O sırta sadece Fahriye’nin eli dolandı. Saçlarını okşadı Haldun’un. İkisi de adına ömür denmiş bu koca çukuru ancak böyle doldurabileceklerine iknaydılar artık.